29 Eylül 2025 Pazartesi
Şehirleşme Süreçleri ve Çevresel Etkileri
Pankreas Kanserinde Erken Teşhis: Fekal Mikrobiyal Analizin Geleceği
Son Dakika: Küresel Piyasalar Sarsılıyor
İsrail ordusu, yardım kuyruğundaki Filistinlilerin öldürülmesiyle ilgili soruşturma başlattı
Ortadoğu'da Barış Umutları
İklim Kanunu Meclis’te kabul edildi. Peki bu kanun iklim kanunu olma özelliğini taşıyor mu, Türkiye’nin ihtiyacı ne, bundan sonra ne olacak? İşte 10 soruda iklim kanunu.
Türkiye’de İklim Kanunu, Greenpeace’in de aralarında olduğu sivil toplum örgütlerinin itirazlarına karşın Meclis’te kabul edildi. İklim kanunu nedir, Türkiye’nin böyle bir kanuna ihtiyacı var mı, nasıl bir iklim kanunu olmalı?
İklim kanunları, ülkelerin iklim değişikliğiyle mücadele politikalarını yasal bir zemine oturtan düzenlemeler bütünüdür. Temel amacı, iklim değişikliğinin nedeni olan sera gazı emisyonlarını azaltmak, iklim değişikliğinin olumsuz etkilerine uyumu sağlamak ve iklim değişikliği ile mücadelede ulusal hedeflere ulaşmak için bir yol haritası sunar. Bu amaca ulaşmak için uzun vadeli hedefler belirler, kurumsal yapılanmaları tanımlar ve bu hedeflere ulaşmak için kullanılacak çeşitli araçları belirler.
Evet, dünyada İngiltere (2008), Yunanistan (2022), Almanya, Güney Afrika, Zambia, Avrupa Birliği gibi örnekleri verilebilecek pek çok ülkede iklim kanunları bulunuyor. Örneğin, Avrupa Birliği’nin Avrupa İklim Yasası 2050 yılına kadar net sıfır emisyon hedefi koyarak emisyon azaltım hedefini yasal olarak bağlayıcı hale getiriyor. Dünyanın İklim Değişikliği Kanunları veri tabanına göre dünyada şu anda iklim değişikliğine ilişkin çeşitli kapsamlarda 72 kanun bulunuyor.
İklim krizinin etkilerinin her geçen gün ciddiyetini artırdığı bir dünyada iklim kanunları bir gereklilik haline geldi. Paris Anlaşması gibi uluslararası iklim anlaşmaları ve düzenlemeleri kapsamında ülkelerin verdikleri taahhütleri yasal olarak bağlayıcı hale getirerek garanti altına alması gerekiyor. İklim değişikliği ile mücadele edebilmek için uzun vadeli, kapsamlı ve tutarlı politikalar gerekiyor. Yukarıda belirtildiği gibi iklim kanunları bu politikaların çerçevesini çiziyor. Hedefler yasal olarak bağlayıcı hale getirildiği için hükümetleri hesap verebilir kılar ve topluma da bu taahhütleri takip etme imkanı tanır. İklim değişikliği ile mücadelenin politikası yanında çeşitli kurum ve kuruluşlar tarafından uygulama araçları da tanımlandığı için iklim değişikliği ile mücadele daha geniş kesimler tarafından takip edilebileceği toplumsal farkındalık artar. İklim değişikliği ile mücadelenin sera gazı azaltımları yanındaki ayağı uyumdur. İklim kanunu ile iklim değişikliğinin neden olduğu sel, kuraklık, aşırı sıcaklar gibi afetlere karşı uyum ve direnç planlarını yasal zemine oturtulur. Aynı zamanda iklim hedeflerine uyumlu yatırımlar konusunda özel sektör açısından da öngörülebilirlik ve güven sağlanmış olur.
Dünyada iklim kanununa ihtiyaç duyulmasının nedenleri Türkiye için de geçerlidir. Türkiye, Akdeniz havzasındaki konumu nedeniyle de iklim krizinden en çok etkilenecek ülkelerden biri. İklim değişikliğinin sonuçları olan orman yangını, kuraklık ve sel gibi aşırı hava olayları Türkiye’de de sıklığını ve şiddetini artırıyor. Bütün bu etkiler biyoçeşitliliği ve doğal varlıkları da tehdit ediyor. Türkiye 2021 yılında Paris Anlaşması’nı onayladı ve 2053 net sıfır emisyon hedefi ile 2038 yılında sera gazı emisyonlarını artıştan %41 azaltma taahhüdünde bulundu. Bu enerji kaynaklarından sanayide üretime ülke ekonomisinin büyük bir değişim geçirmesini gerektiriyor. İklim değişikliğinin etkileriyle mücadele edebilmek, iklim değişikliğine karşı kırılgan grupları ve doğal varlıklarımızı koruyabilmek, taahhütleri yerine getirmek ve dönüşümü doğru şekilde gerçekleştirebilmek için iklim kanunu gerekli.
İklim kanunu bir ihtiyaç ancak Meclis’te onaylanan iklim kanunu bu ihtiyacı karşılamıyor. Bir iklim kanunu için en kritik olan mutlak azaltım hedefi, fosil yakıtlardan çıkış planı, adil geçiş mekanizması gibi konular kanunda yer almıyor.
Öncelikle kanunun yapım şekli katılımcılık ve şeffaflıktan uzak şekilde gerçekleşti. Teklifin hazırlanması sürecinde sivil toplum kuruluşları ve toplumun görüş verebileceği katılımcı ve şeffaf bir süreç işletilmedi. Kanunun kendisine baktığımızda pek çok eksik görüyoruz.
İklim krizi ile mücadelenin ilk önemli adımı sera gazı salımlarının azaltımı için bağlayıcı hedefler konulması. Ancak kanunda 2053 net sıfır hedefi ve buna ulaşmayı sağlayacak ara dönem hedeflerine yer verilmiyor. Bu hedefe ulaşmak için kömür başta olmak üzere fosil yakıtlardan çıkış için bir takvim belirlenmesi gerekiyor. Kanunda böyle bir taahhüt ya da çıkış planı yok. Fosil yakıtlardan çıkış sürecinde etkilenecek işçiler ve iklim değişikliğine karşı kırılgan gruplar için bir mekanizma oluşturulması gerekirken adil geçişe yönelik herhangi bir mekanizma kanunda yer almıyor. Meclis görüşmeleri sırasında kanuna eklenen emisyon ticaret sistemi (ETS) gelirlerinin %10’unun adil geçişe ayrılması konusu mekanizmanın ve adil geçiş faaliyetlerinin tanımlanmaması nedeniyle havada kalıyor. Biyoçeşitliliğin korunması ve korunan alanların artırılması özellikle iklim değişikliğine uyum konusunda büyük öneme sahip. Bu nedenle iklim kanununun bu bağlamda da somut hedefler içermesi gerekir, ancak biyoçeşitliliğe ilişkin herhangi bir hedef kanunda yer almıyor. Hedeflerin, politikaların ve politika araçlarının belirlenmesinde, izleme ve değerlendirme süreçlerinde kritik öneme sahip bağımsız bir bilimsel danışma kurulu kanunda bulunmuyor. Diğer yandan kanunun öne çıkan düzenlemesi olan ve emisyonların azaltılması hedefini taşıyan emisyon ticaret sistemi de azaltım hedefine değil sistemin ticari işleyişine odaklanıyor.
Mecliste onaylanan haliyle iklim kanunu yetersiz ve belirsiz hedef ve uygulamalar nedeniyle iklim krizi ile mücadele etmekten uzak olduğu açık. O nedenle iklim politikalarında ve etkilerinde büyük ve hızlı bir değişim olmayacak. Ancak kanun İl İklim Değişikliği Koordinasyon Kuralları, yerel iklim değişikliği eylem planları, Emisyon Ticaret Sistemi ve Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması gibi planlama ve uygulama araçları tanımlıyor. Fakat hem kanunda bu araçlarla ilgili net düzenlemeler ve mekanizmalar yok hem de mutlak azaltım hedefi ve fosil yakıtlardan çıkış planı gibi temel eksiklerin altında bu araçların nasıl çalışacağını ilgili yönetmelik ve düzenlemeler olmadan tam olarak anlamamız mümkün görünmüyor. Bu nedenle kanunun yürürlüğe girmesiyle birlikte bütün bunlar için sıkı bir takip yapılması gerekiyor.
ETS, hükümetlerin enerji santralleri, ağır sanayi gibi büyük emisyon kaynaklarını içeren belirli sektörlerdeki toplam sera gazı emisyonlarına bir üst sınır koyması ve izin verilen emisyonların tahsisatlar yoluyla bu şirketlere dağıtılmasına dayanan bir piyasa mekanizması. Buna göre koyulan üst sınırın kademeli olarak azaltılması yoluyla toplam emisyonların düşürülmesi hedefleniyor. Eğer bir şirket emisyonlarını belirlenen tahsisat miktarının altında tutabilirse, artan tahsisatlarını emisyonlarını aşan diğer şirketlere satabilir. Tersine, eğer bir şirket tahsisatlarından daha fazla emisyon salıyorsa, piyasadan ek tahsisat satın almak zorunda. Bu alım satım süreci de bir “karbon piyasası” oluşturuyor. Şirketler, yıl sonunda saldıkları sera gazı emisyonlarını doğrulatmak ve bu emisyonlara karşılık gelen tahsisatları yetkili kuruma teslim etmek zorunda. Yeterli tahsisatı olmayan şirketlere ise cezalar uygulanıyor.
İklim kanununda yer alan ETS sisteminin amacına uygun çalışması eksikleri nedeniyle mümkün görünmüyor. Kanunda zaten bir mutlak emisyon azaltımı ve fosil yakıtlardan çıkışa dair bir hedefin yer almaması ETS’nin temel çalışma mantığına uygun değil. Kanunda kim oldukları belli olmayan şirketlere ücretsiz tahsilat verilmesine ve karbon denkleştirmeye izin vererek emisyon azaltımı hedefini gerçekleştiremiyor. Kanunun kendisi gibi ETS süreci de şeffaflık ve katımılcılıktan uzak. Ayrıca bu sistemden elde edilecek gelirlerin ne şekilde kullanılacağı belirsiz. Avrupa Birliği örneğinden hareketle ETS’lerin güçlü ve zorlayıcı kamu politikaları olmaksızın etkili olmadığını biliyoruz. Bu nedenlerle, ETS sisteminin, kanundaki mevcut düzenlemesi ile gerçek emisyon azaltımı iddiasını gerçekleştirmesi mümkün görünmüyor.
Diğer yandan ETS ortaya çıktığı ilk günden itibaren şirketlere kirletme hakkı sunması, atmosferi metalaştırması, piyasa temelli bir sistem olması, gerçek emisyon azaltımına hizmet etmemesi ve iklim adaletini sağlamaktan uzak olması gibi yönleriyle eleştiriliyor.
İklim Kanunu, bu konularda herhangi bir spesifik düzenleme içermiyor. Kanun, iklim değişikliğiyle mücadele kapsamında tarımın sürdürülebilirliğinin sağlanması için ekosistem temelli uyum yaklaşımı, doğa temelli çözümler ve su bütçesini dikkate alan planlama araçları gibi uygulamalar öngörüyor. Kanunda yer alan karbon fiyatlandırma yöntemi olan ETS, bireylere değil şirketlere yönelik bir emisyon bedeli ödeme sistemi. Ayrıca su kaynaklarının sürdürülebilir yönetimi, su verimliliği ve su tasarrufu gibi konulara atıf yaparak uyum ve direnç kapasitesi kapsamında düzenlemeler öngören maddeler içeriyor. Fakat kanunda bu düzenlemeler ve uygulamalar belirtilmiyor.
İklim kanunun eksikleri olduğu tartışmasız. Ancak Türkiye’nin iklim değişikliği ile mücadelede bir iklim kanununa olan ihtiyacı açık. Bizim iklim kanunundan beklentilerimiz şu 12 maddeyi kapsamasıydı:
Kanun, bu talepleri karşılamaktan uzak. Ancak bundan sonra kanunda çizilen çerçeve için başta ETS olmak üzere kanuna bağlı yönetmelik ve düzenlemeler yapılacak. Bu nedenle bu süreçleri yakından takip etmeye devam edeceğiz.