14 Kasım 2025 Cuma
Şehirleşme Süreçleri ve Çevresel Etkileri
Sosyete
Son Dakika: Küresel Piyasalar Sarsılıyor
İsrail ordusu, yardım kuyruğundaki Filistinlilerin öldürülmesiyle ilgili soruşturma başlattı
Yeni Soğuk Savaş mı? ABD–Çin Rekabetinin Küresel Yansımaları
Her gün yeni bir krizle uyanıyoruz.
Bir yerde savaş, başka yerde ekonomik çöküş, bir doğa felaketi, bir kadın cinayeti, bir zam haberi…
Ama kimse gerçekten şaşırmıyor artık.
Kahveler karıştırılıyor, toplantılar devam ediyor, timeline’lar kayıyor.
Toplum olarak sürekli bir şeylere “alışmak” zorunda kaldık ve sonunda hiçbir şeye tepki veremez hale geldik, farkında mısınız? Elbette farkındayız, ama buna da alıştık.
Bu yazı, benim gözümden o alışkanlığın bizi nasıl içten içe çürüttüğünü anlatıyor.
Bu yazıya ücretsiz erişim için buraya tıklayınız.
Belki de biz, kendimizi korumayı fazla iyi öğrendik.
Artık her şeyin bir açıklaması, bir sınırı, bir mesafesi var.
Kırıldığımızda hemen “ben öyle biriyim” diyoruz; sanki kırılmak sadece başkalarına yakışır gibi.
İnsanın savunması bazen en hassas yerinden çıkar.
“Evlilik bana göre değil” derken, belki aslında “birine güvenmeyi unutmuşum” demek istiyoruzdur.
“Ben duygusal değilim” derken, “artık her şeyin karşılıksız kalmasından sıkıldım.”
“Kimseye ihtiyacım yok” derken, “ihtiyacım olduğunda kimse yoktu.”
Bu cümlelerin hiçbiri yalan değil.
Tam da bu yüzden içlerinde biraz sızı var.
Bizim toplumda “kırılmak” ayıp sayılıyor.
“Duygusal olmak” zayıflık.
“İhtiyaç duymak” bağımlılık.
“Yalnızım” demek bile bir başarısızlık göstergesi.
O yüzden hep güçlü görünmeye çalıştık.
Ama güçlü görünmek, güçlü hissetmekle aynı şey değil.
Zamanla maskeler yüzümüzün bir parçası oldu.
Kimi “ben duygusal değilim” diyerek uzaklaştı kendinden, kimi “ben özgürüm” derken sadece temkinli kaldı.
Belki de hepimiz, bir şekilde fazla olgunlaştık.
Yani, biraz erken yorulduk.
O yüzden bu yazı bir eleştiri değil, bir fark ediş olsun istiyorum.
Sizi görüyorum.
“Beni kimse gerçekten anlamıyor” diyen seni.
“Ben öyleyim” deyip aslında öyle olmaktan sıkılan seni.
Yalnız kalmayı seçmiş ama seçmekle alışmak arasındaki farkı karıştıran seni.
Çünkü bazen savunmalar, var olmanın en nazik şeklidir.
Ama bir yerden sonra, seni savunan şey, seni kısıtlamaya başlar.
Ve insan, en çok orada, sessiz bir yüzleşme yaşar.
Belki de mesele “öyle olup olmamak” değil.
Kendine “neden böyle söylüyorum?” diye sormak.
Belki sadece bir şeyden değil, bir his biçiminden vazgeçiyorsundur.
Ve bu da çok insanca.
“Ben öyle bir insanım.”
Belki doğru. Belki de değil.
Yine de insan, hep değişme ihtimali taşıyan bir varlık.
Kendini korumakla, kendini kapatmak arasında ince bir çizgi var.
Ve bazen en cesur şey, o perdeyi biraz aralamak.
Çünkü büyümenin sesi, artık saklanmadan var olabilmekten geçiyor.