DOLAR 39,7257 0.16%
EURO 45,8826 0.2%
ALTIN 4.295,440,13
BITCOIN 4081233-0.2817%
İstanbul
23°

AÇIK

SABAHA KALAN SÜRE

Kitap Günlüğü: Nergislerin Ölümü

Kitap Günlüğü: Nergislerin Ölümü

ABONE OL
Haziran 14, 2025 17:14
Kitap Günlüğü: Nergislerin Ölümü
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Kitap Günlüğü: Nergislerin Ölümü

Kalbim sertleşip kavrulurken üstüme merhamet sağanaklarıyla gel. Hayattan zarafet kaybolunca, bir şarkı ile gel. Rabindranath Tagore

Mitolojinin unutulmaz efsanelerden ressamların en iyi tablolarının ve suç dünyasının aldatmalarına dek izini süren bu eser, okurunu halktan gelen eğitimli ailelerin hayatına dâhil ediyor. Özlem Karapınar, karmaşık ve tutkulu karakterleri aracılığıyla zenginlik, istismar, suç, intihar ve ihanetin nesiller üzerindeki etkisine tanıklık ediyor. Ve bize çok uzak görünen bir kültürün pencerelerini aralayarak Hece Yayınları’ndan okura kazandırdığı Nergislerin Ölümü isimli eseriyle tanıştırıyor. İlk sayfasına “satır arasında hayat bulan” Ülker’e imzasıyla karşılaşınca hiç tanışmadan sizi çok iyi tanıyan insanların hayatınıza girmesi öylesine mucizevi bir his doğuruyor ki. Çünkü bizim gibi okurlar için hayat satır arasında gizlenmişti. “Zerafet, sessiz bir asaletin dilidir.” İmzasının altına düştüğü anlamlı notu ruhuma dokundu. Bu manada imzalı eserini gönderme nezaketi için kalben teşekkür ediyorum.

Esere özgü olan her ne ise hemen aklınıza geliverir. Tıpkı Wolfgang Borchert’in bu sözü gibi: “Kıpkırmızı açar zarafet çiçeği. Yanı başında lütuf çiçeği, mavi. Zarafet çiçeği yaşam. Lütuf çiçeği ölüm. Tatlı ve acıdır yaşam.” Bir bütün olarak hırs, toplumun manifestosu sayılabilir. Bu yönüyle insanlığın başlangıcından günümüze neden olduğu olayların manevi boyutu olan hisler bütünüdür hikâyesi.

Özlem Karapınar, iki çocuk annesi bir öğretmen olup Denizli’de yaşamakta. Aynadaki Kadınlar ve Nergislerin Ölümü adlı iki öykü kitabı bulunmakta. Dergilere ve kollektif kitaplara da katkıda bulunmuş bir yazar Karapınar. Şu saralar yağlı boya resim sergisi için hazırlanmakta olduğu için kendisine başarılar dileriz.

Doğanın herhangi bir ülkesinde bahar zamanı çiçeklere baktığınızda oranın hangi hislere sahip olduğunu sezebilirsiniz.

“Ortası sarı, kenarları beyaz bir çiçek

Zarif ama gururlu duruşuyla boy verdi

O çiçeğin adı Nergis’ti (s.22) Birbiri ardına açılan yaprakların renk kombinasyonlarından, tomurcukların duruşuna kadar estetiğiyle birlikte o topluma ait medeniyet oluşunu da yansıtır bir çiçek. Eserin kapağını da süsleyebilirdi, nergis. Ama kapağa Klimt’in en bilindik Öpücük adlı şaheseri resmedilmiş. Bilindiği üzere Avusturyalı sembolist ressam Gustav Klimt tarafından altın varak, gümüş ve platin ile tuval üzerine işlenmiş yağlı boya tablosu, 1907 ve 1908 “Altın Dönem” olarak bilinen süreçte tuvale işlenir. “Sevgili” başlığı altında sergilenir. Sarılan bir çift tasvirinin vücutları, döneminin akımının etkisiyle detaylı güzel elbiselerle dekore edilir. Hani kırk yama dediğimiz Patcwork usulü birleşen farklı renk ve desenli kumaşlardan oluşan bir örtü imgesi ile çiftin üzeri örtülü görünümü vermek istenir. Altın rengini alan kitap kapağı Klimt’in tuvaline dönüşür. Eser ve tablo aşk ve nefret, hırs ve fedakârlık anlamında örtüşür. Kapağa ve resme konu olan sevgililerin günümüzde derin duygulara hitap eden kırk yamayla örtülü hikâyesi kapağı açtığınızda da okuru satır aralarında bulur.

Karakterleri iki aile bireyleri olan Birce, Banka Müdürü Şafak Şenol, Cengiz, Edem, Saffet Bey ve Zühal Hanım oluşturuyor.

Eserin konusu kadim bir konu; insanın şeytana aldanmasıyla cenneti kaybetmesi. Hz. Adem’in oğulları Habil ve Kabil’den beridir süregelen baba oğul ilişkisi. Ailede kardeşler arasında sevgi dengesizliği, baba sevgisine olan kıskançlık, iki kardeşin aynı kadına olan aşkı sonucu doğan kıskançlık. Ailenin gözde evladını kıskanan diğer evladın intikamı sonucunda gelişen olay örgüsü. Geçmişten günümüze değişmeyen sonuçlar, dünyada insanın yaşadığı her Çağ’da ve her kültürde insana ait üretilmiş mitler üzerinden günümüz aile yapısıyla ilişkilendirilerek ortaya konuyor. Bu mitler geçmişten günümüze insanın bedeninin ve zihninin eylemleri ile üretilen her şeyin esin kaynağını oluşturmuştur. Aynı zamanda insanlık var olduğu süre boyunca mit üretirken, cevabını bilmediği konuları efsaneleştirerek anlamlı kılmanın da yolunu bulmuştur. İnsanlığa göre mitler hikâyeden öte evrenin bir gerçeğidir. Bu yabani dünyada ortak kültürün yarattığı simgesel yaşamla bağlantılı, yaşamı anlamlı kılmaya yönelik bir güçtür mitoloji. Değerli Özlem Karapınar, mitoloji ile köklendirdiği hikâyesini resim sanatından seçtiği şaheserlerle de zenginleştirir. Günümüzün modern yaşamı aile üzerinde kurduğu baskı sonucu aile içi yaşanan olaylar ve aile dışı bireylerle kurulan ilişkilerde bireyin kendini ne kadar ifade edebildiği ve koruyabildiği ayrıca duygularını nasıl kullandığı deneyimlenir.

Ana fikre dayandırılan ağırlık merkezine insanın varoluşsal sorgusu hâkim. İnsanın haline sirayet eden iyilik ve kötülüğün mücadelesinde neyi ne kadar aldırış ettiği üzerine yaptıkları sonucunda yaşananlar. Sınırların yıkılmasıyla harcanan ümitleri sürükleyen yaşamın olağan devamlılığına dikkat çekilir. Eserde yer verilen değerli tablolar, unutulmaz mitler ve kıssalar ile hem halkçı hem de modern bir durum öyküsü, akıcı ve sade, halkçı ve modern bir dil ile aktarılır. Toplumun aile üzerine baskısıyla alınan bir karar hayatları nasıl zindana çeviriyor? Çekirdek aileleriyle kurdukları dünyada birbirleriyle kopuk ilişkileri, aşk ve nefret ilişkisine dönüşmesinin tek nedeni istismar mı yoksa duyulan sevginin eşitsizliğinden mi kaynaklanıyor? Sevgisizliğin bireyin iç dünyasını karartarak neden yanılgıya düştüğü sorgulanıyor.

Esere ilham olan mitlerden biri: “Apollo, Daphne’yi yakaladığında Daphne bir değişim geçirir. Ayakları toprağa tutunur, vücudu kabuk bağlar, kolları narin dallara dönüşür, parmaklarının ucunda yapraklar açar. Defne ağacına dönüşür. Apollo yapraklarının çürümemesi için ona sonsuza kadar ölümsüzlük bahşeder. Defne ağacı bu yüzden yaz kış yeşildir. Apollo onu onurlandırmak için defne yapraklarından bir taç yapar ve sürekli başında taşır.” (S.18)

Esin kaynağında ilham aldığı alanlar arasında; 1001 Resim Kitabı, Kırmızı Pazartesi ve Mitoloji Kitapları. Öpücük, Apollon ve Daphne, Narcisus, Nuhun Gemisi, Kabil ve Habil, Celile Denizi ve Osiris tabloları. Zbignew Preisner’in Budanmayer konçertosu ve Nergisler, yazarın ilham kaynaklarını ele veriyor.

Eserin isminin geçtiği an şöyle aktarılıyor: “Gözlerim masadaki nergislere takıldı. O rahatsız edici şeyin ne olduğunu bulmak üzereydim. Kitaplarıma doğru yaklaştım gayriihtiyari, bir ara okuduğum bir mitoloji kitabını aradı gözüm. Alt raflardan birinde buldum onu, elime aldım.” (S.19)

Metinler arası çağrışım yaparak pekiştirdiğim eserler birbirlerinin hatırlatıcısı olarak zihnimde örtüşüyor. Nergislerin Ölümü ile bağ kurduğum eserlerin ilki Nazan Bekiroğlu’nun Cam Irmağı Taş Gemi eseri bir alıntıyla özetlenebilir. “Gözlerini karla hiç ovmamış kadınların ülkesinde buz mavisi, yağmur grisi gibi, kar beyazının da adı olmazdı elbet ama renklerin en zor olanı, kendisinden başka bütün renkleri yutanı, renksizlik kılanı, göz yakıcı çiğ beyaz bile onun duvar resimlerinde yumuşadı, uysallaştı. Hacmini buldu, boyun eğdi, renklerden bir renk oldu.” Metinlerarasılık bilinci olan okumalar, eserin hafızanı zenginleştiriyor. Bağ kurduğum bir diğer eser ise Rachel Cusk’un Çerçeve adlı eseri; “Hayal kırıklıklarından, bir zamanlar yakın olunan insanlardan uzaklaşıp kopmaktan, geride bırakmaktan ve bırakılmaktan söz açan hikayeler birbirine ulandıkça, melankolik, dingin, ama bu dinginliğin altında saklanan acıyı da sezdiren bir manzara belirmeye başlıyor.” Yazarların ortak noktalarını görebiliyor musunuz? İlki geçmişi günümüzle bağdaştırmakta ve sanatsal görüş açıları. Benzerliğin diğeri ise yazarların, duyguları ve sanatı görme derinlikleri diyebilirim.

Eleştirel görüşüme emeği saygıyla takdir ederek başlamak istiyorum. Eleştiri diyince kusuru görmekten başka güzelliklere odaklanamamakta çok sık yaşanılan bir durum. Eleştiriye sadece olumsuz yönüyle odaklanılmasın diliyoruz. Okur olarak bir beklentiye girmemek her eser için geçerlidir. Önemli olanın okurken kat ettirdiği yolda okurda bıraktığı izlenimlerin zengiliğiyse yazar başarılı olmuştur. Teknik düzeyi akıcı okuma sağlıyor. Konu kadim bir konu olduğu için okura aşina gelen halkçı ve modern bir aktarma ustalığına içimizden gelen bir doğallıkla eşlik ediyoruz. Geçmişten günümüze insanlığın bir arpa boyu ilerlemediğiyle yeniden yüzleştirmesi bakımdan okunması önemli bir eser. Yazım seyrinde romansı bir üslup yakalanmış ama devamı sağlanmayıp kısa kesilmiş ya da yarım kalmış gibi bir hisse kapılıyorsunuz. Daha uzun anlatılabilirdi. Eser, bu haliyle senaryo havasına bürünüyor. Belki, devamı düşünülebilir.

Altarnatif fikir verecek olursam Klimt, Francesco, Caravaggio, Simon de Myle, Vecellio, Rembrantdt, Carl Thomsen ve Osiris eserlerinde öne çıkan fikirsel yaklaşımlara değinilebilirdi. Mitolojide ve modernizmde ortaya çıkan arayışlar ile ortak yönleri belirginleştirilebilirdi. Tablolarda fikir ve kavram ilişkisinin hikâyeye katkısı önemliydi. Yazarları alternatif arayışlara iten sebeplere güzel bir fikir aralanıyor. Donanımı ve hayal gücü, düşünce gücü, kavram ve fikir, gelenek ve modernin bir araya getirilmesinin önemine dikkat çektiği için önemli bir gayreti ortaya koyuyor.

Sonuç olarak insanlığın yanıldığı kritik noktayı arıyor. Yanılgıyı, sevgi ve nefretin yansıması olarak görüyor. Sevgi ve nefreti dramatik ve ironi zemininde işlerken kullandığı dil günümüzde uyandıracak duygular ölçüsünde sade. “Açık seçiklik, sadelik yazarın birinci nezaket borucudur,” diyen Haldun Taner’e katılmamak mümkün değil. Özlem Karapınar’da herkesin anlayabileceği geçmişi modern bir üslup ile aktarıyor. 1950’li yıllarda varoluşçu-gerçeküstü akımlar edebiyata hakimken, günümüzde de bu durumun devam etttiği görülüyor. Geçmiş ve günümüz hayatın her yerinde bir etkiye sahip olması hatırlatıcılığı açısından da önemeliydi.

Değerli Özlem Karapınar, zihin zenginliği ve duygu zenginliğini biz okurlarına kazandırdığı için teşekkür ve tebrik ederek nicelerini dileriz.

Dostlukla.

Nergislerin Ölümü

Özlem Karapınar

Hece Yayınları

64 Sayfa

2025 Ankara


Yazar: Ülker GÜNDOĞDU
Yayın Tarihi: 21.05.2025 09:00 –
Güncelleme Tarihi: 19.05.2025 15:47

En az 10 karakter gerekli


HIZLI YORUM YAP