Last Updated on Ekim 8, 2025 by CNNTURK
Sayın Varufakis, bize katıldığınız için teşekkür ederiz. Açıklamalarınızdan birinde “Trump’ın Tony Blair ile birlikte hazırladığı Gazze planı, dolaylı bir ilhaktır ve reddedilmelidir” dediniz. Bunu biraz detaylandırabilir misiniz? Blair’in Gazze’deki rolü nedir ve Trump neden onu seçti?
– Bu planın reddedilmesi gerektiğini tartışmak zorunda kalmak bile oldukça üzücü. Bu plan çok açık bir şekilde reddedilmelidir. Düşünün; Donald Trump’ın önerdiği şey Gazze Şeridi’ni bizzat kendisinin ilhak etmesidir. Sadece Birleşmiş Milletler’in soykırımı durdurmak veya bir tür barış sürecini yeniden başlatmak için müdahale edeceğini önermiyor; aynı zamanda fiilen bir şirket kuracağını ve kendisinin bu şirketin yönetim kurulu başkanı olacağını, CEO’su olarak da Orta Doğu’da uluslararası hukuku ihlal etme konusunda uzun bir geçmişe sahip bir kişiyi atayacağını söylüyor. Bahsettiğim Tony Blair. George Bush ile birlikte Birleşmiş Milletler’i bir kenara bırakarak Irak’a en acımasız şekilde saldırarak uluslararası hukuku ihlal eden Başbakandı. Sonuç olarak, yaklaşık 1 milyon kişi hayatını kaybetti. Donald Trump’ın Gazze planı, bu çerçevede oluşturulmuştur. Plan temelde uluslararası hukuku yok sayıyor. 2024 yılının Haziran ayında Uluslararası Adalet Divanı’nın İsrail’in Gazze dahil tüm Filistin işgal altındaki bölgelerinden çekilmesini açıkça emreden kararını göz ardı ediyor. Gazze’yi Batı Şeria’dan ayırıyor. Öyleyse, diyelim ki her Filistinli, siz, ben, ülkenizin cumhurbaşkanı, benim ülkemin başbakanı, tüm dünya Donald Trump ile hemfikir olsun. Umarım öyle olmaz. Ama varsayalım. Peki Batı Şeria’da ne olur? Sayın Ben-Gvir ve sayın Smotrich, Netanyahu’nun kabinesinde bulunan ve diğerleriyle birlikte savaş suçlarıyla suçlanmış olan bu kişiler, Batı Şeria’nın ilhakına devam edecek. İşte bize ne yapacaklarını söyledikleri bu.
Biliyorsunuz, Trump’ın Gazze planından önce birçok Avrupa ülkesi Filistin’i bir devlet olarak tanımaya başlamıştı. Ancak şimdi plana baktığımızda, aslında Filistin yönetimi için bir yer olmadığını görüyoruz. O halde bu ülkelerin çabalarının başarısız olduğunu söyleyebilir miyiz? Bu çabaları nasıl değerlendiriyorsunuz?
– İngiltere Başbakanı Keir Starmer, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Kanada Başbakanı Carney, Avustralya Başbakanı Albanese, Filistin’i tanıdıklarında, Orta Doğu’da barış isteyen ve Filistinlilerin etnik temizliğinin sona ermesini görmek isteyen bizler için bu doğal olarak sevinilecek bir durumdu. Çünkü biliyorsunuz, Filistin devletinin tanınması çok önce, yıllar önce, hatta onlarca yıl önce gerçekleşmeliydi. Ancak hareketim DiEM25 ve Yunanistan’daki partimle birlikte, bu başbakanlar ve cumhurbaşkanlarının yaptıklarına oldukça farklı bir yorum getirdik. Görüşümüz, neredeyse hemen açıkladığımız üzere, onların ikiyüzlü oldukları yönündeydi. Filistin devletini tanıdılar ama aslında hiçbir zaman bir Filistin devleti olmasını istemediler. Bu, onların ikiyüzlülüğünün özüdür. Neden bunu söylüyorum? Keşke durum böyle olmasaydı. Keşke gerçekten samimi olsalardı. Ama eğer gerçekten Filistin devletini tanıma niyetleri samimiyse, Filistin devleti kurmadan önce, Filistin halkına yönelik soykırımı durdurmamız gerekir. Çünkü biliyorsunuz, eğer Filistinli halk yoksa, Filistin devleti de olmayacaktır. Dolayısıyla bir Filistin devletinden söz etmeden önce atılacak ilk adım, İsrail’in Filistinlileri öldürmesini durdurmaktır. Bu gerçekten çok basit. Roket bilimi değil çok basit. Yapılması gereken tek öncelik, onların roketlerini durdurmaktır.
Gazze’de yaşananları “soykırım” olarak tanımladığınızı biliyorum. İnsanlar, özellikle de Avrupalılar, bu ifadeyi kullanma konusunda oldukça çekimser davranıyor. Siz hangi aşamada “evet, bu bir soykırım” dediniz?
– Bu bir soykırım olduğu konusunda hiçbir şüphe yok. En önde gelen soykırım uzmanları ki birçoğu Yahudi’dir. Yahudi soykırım uzmanları bize bunun soykırım olduğunu aktarıyor. Mossad’ın eski başkanları soykırımdan söz ediyor. Birleşmiş Milletler tarafından görevlendirilmiş bağımsız bir kurul da bunun soykırım olduğuna hükmetti. İsrailli insan hakları örgütü B’Tselem, bunun soykırım olduğunu açıkladı. Birleşmiş Milletler’in işgal altındaki Filistin toprakları özel raportörü fırançeska albaneze de çok açık bir şekilde bunun soykırım olduğunu söyledi. Eğer bu soykırım değilse, “soykırım” kelimesi hiçbir zaman anlam taşıyan bir kelime olamaz.
Planın çok karşısında olduğunuzu biliyorum. DiEM25 blogunda şu ifadeyi yazmışsınız: “Eğer Trump-Netanyahu planı uygulanırsa, insanlığı resmi olarak hangi toprakların işgal edileceğini, hangi fethedilmiş halkların ajan olarak kullanılacağını ve hangilerinin yok edileceğini seçen beyaz sömürgecinin hukuku dönemine geri döndürecektir.” Bunu detaylandırır mısınız?
– Tony Blair’ı, Orta Doğu’da çatışmayı, savaşı ve ölümü gereksiz ve felaket boyutunda tırmandırmaktan sorumlu olan adamı Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne götürüp savaş suçlarından yargılamak yerine, bugün Gazze Şeridi’ne götürme fikri bile başlı başına korkunç. Burası ölümün, acının, ıstırabın, sakatlanmanın yeri. Filistinli yaşamının fiilen elinden alındığı bir yer. Toprak, kimyasallar, Batılı kimyasallar tarafından zehirlenmiş durumda. Ve bu Batılıyı, özü itibarıyla bir savaş suçlusu olan bu adamı, politik hakları sıfır olan Filistin halkından sorumlu kılmak… İşte bu, beyaz sömürge yerleşiminin tam tarifidir.
Filistin’in geleceğini nasıl görüyorsunuz? Gazze, Batı Şeria ve Kudüs’ü kapsayan bağımsız bir Filistin devleti görebilecek miyiz? İsrail’in bir bahane uydurup Gazze’ye saldıracağı ve tüm hikayenin yeniden yaşanacağı yönünde yaygın bir kanaat var. Bu konuda ne söylemek istersiniz?
– İşte görmek istediğimiz ve olacağını tahmin ettiğimiz şey bu. Ne yazık ki olması gereken ile olup biten arasında büyük bir uçurum var. Olan şudur; Batı, Amerika Birleşik Devletleri, Avustralya, Kanada, Japonya ve Avrupa Birliği, Netanyahu’yu ve Knesset çoğunluğunu Filistinlilerin etnik temizliğini sürdürmeleri için imkân sağlıyor. Bunun başarılı olacağına inanıyorum demiyorum; inanıyorum ki başarılı olamayacak. Filistinliler, topraklarından vazgeçmeme konusundaki direnişleri ve kararlılıklarıyla olağanüstü bir halktır. Bu direniş, İsrail toplumunda oluşacak bir yorgunlukla birleştiğinde, son iki yılda bu vahşetleri işleyen askerlerin de aileleri ve çocukları olduğunu unutmamalıyız. Bir noktada onlar Tel Aviv’e, Hayfa’ya geri dönecekler. Gece kabuslar görecekler. Çünkü insan doğasına inanıyorum. En kötü katiller bile eninde sonunda kendi yaptıklarıyla yaşamaya tahammül edemezler.