25 Temmuz 2025 Cuma
Türkiye'deki Somut Olmayan Kültürel Miras Unsurları
Edebiyatta Coğrafyanın İzleri: Faruk Nafiz Çamlıbel ve Yaşar Kemal Üzerine Bir Bakış
Pankreas Kanserinde Erken Teşhis: Fekal Mikrobiyal Analizin Geleceği
Abd: Karın ağrısını anlamak
İsrail ordusu, yardım kuyruğundaki Filistinlilerin öldürülmesiyle ilgili soruşturma başlattı
Ortadoğu'da Barış Umutları
Kaynak, OZAN KOSE/AFP via Getty Image
Yüksek enflasyonun alım gücünü eritmesiyle birlikte Temmuz ayında ara zam yapılmasına yönelik çağrılar artıyor.
Son olarak CHP Genel Başkanı Özgür Özel, 29 Mayıs’ta Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) ziyareti ardından yaptığı açıklamada, “Asgari ücrete bir düzenleme, bir enflasyon ara zammı yapılması için büyük bir mücadele vermek zorundayız” dedi.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan ise Mayıs’ta yaptığı bir açıklamada, “Asgari ücretle ilgili bir ara zammı konuşmak için çok erken” demişti.
CHP lideri Özel, bugün her 10 işçiden altısının asgari ücret veya ona yakın ücret aldığını belirtti ve “Haziran ayı boyunca iktidarı, asgari ücretin yeniden belirlenmesi için, Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nu çalışmaya çağıracak bir mücadele” gerektiğini söyledi.
“Temmuz’da bir ara zam verilmemesi durumunda bunun hükümetin intiharı olacağını ve bizim de bu konuda mücadeleyi en sert şekilde sürdüreceğimizi ifade etmek isterim” diye devam etti.
Özel, 21 Mayıs’taki Pendik mitinginde asgari ücrete ara zam için işçi ve işveren örgütleriyle görüşmelere başlayacaklarını açıklamıştı:
“Sendikaların önerilerini alarak, gerekli araştırmaları gerekli çalışmaları yaparak, işçilerle, işverenlerle görüşerek, küçük işletmeler, KOBİ’ler için bu yükün onların sırtına gelmesini engelleyecek çözüm önerilerini dile getirerek asgari ücrete temmuz ayında zam alacağız.”
Türkiye’de pandemi döneminde uygulanan düşük faiz politikasıyla birlikte enflasyonun yükselişe geçtiği 2022 ve 2023 yıllarında asgari ücrete temmuz aylarında ara zam yapılmıştı.
Fakat 2024 yazında enflasyonun bir önceki yıldan daha yüksek seyretmesine rağmen bir ara zam yapılmadı.
2025 başında ise asgari ücret yüzde 30 zamlandı.
BBC Türkçe‘nin sorularını yanıtlayan Kocaeli Üniversitesi Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bölümü Profesörü ve DİSK-AR araştırmacısı Prof. Dr. Aziz Çelik, ara zamma ihtiyaç duyulmasının nedenlerinden birinin de yıl başındaki zammın yetersiz kalması olduğunu söylüyor:
“Resmi enflasyona göre 2024 sonu enflasyonu yüzde 44, 2024’ün ortalama enflasyonu da yüzde 58 iken asgari ücrete yüzde 30 zam yapıldı. Bu yüzde 14 ile 28 arasında bir eksik zam demek.”
Öte yandan Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, asgari ücrete zammın geçmiş enflasyona göre değil beklenen enflasyona göre yapılması gerektiğini söylemiş ve zam miktarı açıklandığında da bunun 2025 sonu için enflasyon hedeflerinden yüksek olduğunu belirtmişti.
Merkez Bankası’nın 2025 sonu için enflasyon beklentisi halen yüzde 24.
BBC Türkçe‘nin sorularını yanıtlayan İstanbul Bilgi Üniversitesi Ekonomi Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Erhan Aslanoğlu da Türkiye’de son dönemdeki kur politikaları nedeniyle asgari ücretin döviz bazında yükselmiş göründüğünü fakat alım gücünde net bir kayıp yaşandığını anlatıyor:
“En önemli referans noktalarından biri, asgari ücretin açlık sınırının altında kalması.
“Önceki yıllarda asgari ücret genellikle yılın sonlarına doğru açlık sınırının altında kalırdı.
“Fakat bu yılın daha başında asgari ücret açlık sınırının altında kaldı.”
Prof. Çelik, yıl içinde de enflasyon nedeniyle asgari ücretin alım gücünün düştüğünü ve yıl ortasına gelindiğinde yaklaşık yüzde 20’lik bir alım gücü kaybı beklendiğini belirtiyor:
“Bunların telafi edilmesi açısından Temmuz’da bir zam yapılması gerekir.
“Resmi enflasyonu dikkate alırsak asgari ücretin 30-35 bin bandından aşağıda olmaması gerekir ama bence daha yüksek bir miktara ihtiyaç var.
“Bir aileye iki asgari ücretin girmesi esasıyla, asgari ücret en az yoksulluk sınırının yarısı kadar olmalı.”
Merkez Bankası, son enflasyon raporunda asgari ücrete olası bir zammın enflasyon açısından risk oluşturacağını yazmıştı.
Prof. Aslanoğlu da asgari ücrete ara zamma ihtiyaç olduğunu söylerken, enflasyonla mücadelenin ana unsurunun ücretlerin baskılanması olmaması gerektiğini vurguluyor:
“Para politikasının sıkılaşması, maliye politikasının çok sıkı hale gelmesi, iç talebin özellikle kamu tarafında bastırılması, ihracatta rekabet gücünü artıracak bir kur politikası uygulanması, tasarruf edebilenlerin tasarruflarını artırıcı adımlar atılması lazım.
“Bunlar olmadan sadece asgari ücreti artırmak enflasyon hikayesinin devamı anlamına gelir.
“Evet rahatlatıcı olur ama altı ay sonra yine aynı şeyleri konuşuyor oluruz.”
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, bu yılki asgari ücretin belli olmasının ardından yaptığı bir konuşmada “Enflasyon oranında çok ciddi bir sapma olursa tabii ki biz de buna kayıtsız kalmaz, gerekli değerlendirmeleri yaparız” demişti.
Görevden uzaklaştırılan İstanbul Büyükşehir Başkanı Erkem İmamoğlu’nun tutuklanmasının ardından hem kur hem de yıl sonu enflasyon beklentileri arttı.
Fakat Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, enflasyon beklentisindeki artışın asgari ücrete bir ara zam yapılmasını gerektirecek seviyede olmadığını söyledi.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan, 14 Mayıs’ta AKP’nin TBMM Grup Toplantısı öncesinde gazetecilerin konuyla ilgili sorularına cevaben “Asgari ücretle ilgili bir ara zammı konuşmak için çok erken. Zamanı geldiğinde gerekli değerlendirmeyi yaparız” dedi.
CHP 2024’te de asgari ücrete ara zam yapılmasını talep etmiş, CHP Genel Başkan Yardımcısı Yalçın Karatepe, Hazine Bakanı Şimşek’le görüşmüş, fakat bu talebin enflasyon hedeflerini tutturma gerekçesiyle reddedildiği paylaşılmıştı.
Prof. Aziz Çelik, bu yıl ara zam yapılması için bu talebin siyasi alanda yükseltilmesi gerektiğini söylüyor:
“Birincisi, siyasi partiler bunu dile getirmeli. İkincisi de doğrudan sendikaların, emek örgütlerinin bunu meşrulaştırması ve yaygınlaştırması önemli.”
Bir talebin yaygın hale gelmesi durumunda hükümetin kararını değiştirdiğini ifade eden Çelik, “EYT meselesi böyle bir şeydi mesela, 2023’te memurlara verilen ek ödeme de böyleydi” diye örnek verdi.
“Türkiye’de asgari ücret sınırlı bir kesimin aldığı ücret değil, ortalama ücret anlamına geliyor, dolayısıyla toplumsal bir karşılığı var bu talebin.”
Yasalara göre Asgari Ücret Tespit Komisyonu, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın çağrısı üzerine toplanabiliyor. Yani iktidarın onayı olmadan toplanıp bir asgari ücret belirlemesi mümkün değil.
Komisyonda işçi, işveren ve hükümetten beşer temsilci oluyor.
Bünyesinde en çok işçiyi bulunduran sendika konfederasyonu olduğu için işçileri komisyonda temsil eden TÜRK-İŞ’in başkanı Ergün Atalay, Mayıs başındaki bir konuşmasında komisyonun yapısı değişmeden bir daha komisyona dahil olmayacaklarını söyledi:
“Bizim bu günahı bir daha çekmeye halimiz, takatimiz yok. Yasa değişsin, adil bir komisyon olsun varız.
“DİSK olsun, HAK-İŞ olsun. Sadece TÜRK-İŞ olsun diye bir talebim yok. Benim yetkim yok, oy imkanım yoksa bunun vebalini, günahını ben niye çekeyim?”
BBC Türkçe‘ye konuşan TÜRK-İŞ Uzmanı Enis Bağdadioğlu, CHP lideri Özgür Özel’in kendilerini 30 Mayıs’ta ziyaret edeceğini söyledi ve ekledi:
“Komisyonda işçi, işveren ve hükümetin beşer üyeyle temsil edilmesi istediğimiz sonucu vermiyor. Bu yapı değişmediği sürece komisyona katılmayacağız.”
Bağdadioğlu, sendikanın asgari ücrete ara zamma dair görüşlerini de 30 Mayıs’ta Özgür Özel’le görüşmesinden sonra duyuracağını belirtti.
Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) da Mayıs başında yayımladığı Ücret Kayıpları İzleme Raporu’nda, asgari ücretin alım gücünün yılın ilk dört ayında neredeyse 3 bin TL olduğunu belirtti.
Sendika asgari ücrete Temmuz’da zam yapılmasının “kaçınılmaz” olduğunu vurguladı.
DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu 28 Mayıs’ta yaptığı açıklamada, hükümete “asgari ücret başta olmak üzere bütün ücretlerin acilen arttırılması” çağrısı yaptı.
“Asgari Ücret Tespit Komisyonu acilen toplanmalıdır ve asgari ücret güncellenmelidir. Bu koşullar altında zaten son derece düşük olan bu asgari ücretle yıl sonuna kadar devam edilmesi mümkün değildir” dedi.
Kaynak, gorodenkoff / Getty Images
6 Temmuz 2025
Türkiye’de son dönemde pestisit (tarım ilacı) kullanımı pek çok kişiyi güvenli gıdaya erişim konusunda arayışa itti.
Son olarak Nisan ayında Greenpeace’in İstanbul’da yaptığı bir analizde, örnek alınan meyve ve sebzelerin üçte birinde “hormonal sistem bozucu, nörolojik gelişim bozucu, kanserojen ya da üreme sağlığı açısından tehdit oluşturan” en az bir pestisit olduğu tespit edildi.
Pestisitlere maruz kalmamak için ilk akla gelen seçeneklerden biri organik gıda satın almak olsa da bu, son yıllarda artan gıda fiyatlarının da etkisiyle, herkes için erişilebilir bir seçenek değil.
Bir diğer seçenek de bahçelerde kendi meyve ve sebzelerimizi üretmek. Fakat büyük kentlerde yaşayan çoğu kişinin evlerinde böyle bir imkanı yok.
Peki aparman dairelerimizde neler yetiştirebiliriz?
İngiltere’deki Kew Kraliyet Botanik Bahçeleri’nden mutfak bahçeciliği uzmanı Helena Dove ve Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği’nden ziraat mühendisi Duygu Saatli’ye sorduk.
Duygu Saatli, pestisit kullanımının artması nedeniyle insanların kendi ürünlerini yetiştirmeye ilgisinin arttığını söylüyor.
Evde ürün yetiştirmeyi düşünen kişileri de şu sözlerle cesaretlendiriyor:
“Balkonunda, bahçesinde, penceresinin önünde yetiştiricilik yapan büyükannelerinizi hatırlayın ve bu işin düşünüldüğü kadar zor olmadığını anlayın.”
Helena Dove “Yiyeceklerinizi evde yetiştirmenin büyük avantajı, ürünün nerede ve nasıl yetiştirildiğini bilmek” diyor.
Kaynak, Westend61 / Getty Images
Evde yetiştirilen ürünlerin çok taze bir şekilde yenebileceğini ve bunun da hem tat hem de besin değeri açısından avantajı olduğunu söyleyen Dove, bir diğer avantajın da bir ürünün piyasada yaygın bulunmayan varyetelerini yetiştirebilmek olduğunu ekliyor:
“Örneğin şefler yemeklerde pazı kullanmayı çok seviyor ve ben de genellikle pazarda bulunmayan renklerde pazı varyeteleri yetiştirebiliyorum.”
Helena Dove, evde tüm meyve – sebze ihtiyacımızı üretemeyeceğimiz için ne yetiştireceğimize karar verirken en sevdiklerimizden yola çıkmamızı tavsiye ediyor.
Bunlar arasında özellikle pazarlar ve marketlerde kolayca bulunamayanları tercih etmenin de iyi bir fikir olduğunu söylüyor.
Duygu Saatli de evde yetiştiriciliğe yeni başlamayı düşünenlere “özellikle yoğun pestisit kullanımına maruz kalan ve her an elinizin altında olmasının size avantaj sağlayacağı yeşillikler ile başlayabilirsiniz” tavsiyesini veriyor:
“Üzülerek söylüyorum ki, yoğun olarak pestisit kullanımına maruz kalan birçok ürün mevcut.
“Limon, çilek, domates ve biberler gibi birçok ürün fazla miktarda tarım zehri kullanılarak yetiştiriliyor.
“Seçimlerinizi, bu durumu da göz önüne alarak yapmanızı öneririm.”
Kaynak, mtreasure / Getty Images
Evlerde yetiştirilebilecek çok sayıda meyve ve sebze var.
Bunların hangi mevsimlerde, hangi ışıkla ve nasıl koşullarda yetiştirilebileceği üzerine daha detaylı bilgiyi basit bir internet aramasıyla bulabilir veya yaşadığınız bölgede yetiştiricilik yapan kişilerden, eğitim veren kurumlardan öğrenebilirsiniz.
İşte balkon veya pencere önünde saksılarda yetiştirebileceğiniz bazı bitkiler:
Yetiştireceğiniz bitkiye karar vermeden önce hangi bitkinin ne kadar ışık, alan ve emeğe ihtiyaç duyduğunu öğrenmek istiyorsanız, Kew Gardens’dan Helena Dove’un hazırladığı bu tabloya göz atabilirsiniz.
Ziraat mühendisi Duygu Saatli, evde ürün yetiştirirken dikkat edilmesi gereken konuları şöyle sıralıyor:
Çoğu bitki günde 6-8 saat güneş ışığına ihtiyaç duyuyor. Bu yüzden yetiştireceğiniz yere karar vermeden önce evinizde hangi noktaların günde kaç saat ışık aldığını not etmeniz, karar vermenizi kolaylaştırır.
Peki ya uzun saatler güneş alan bir eviniz yoksa?
Saatli, “umutsuzluğa kapılmayın” diyor:
“Az miktarda güneş ışığı alan, yarı gölge bir alanınız varsa marul, ıspanak, maydanoz, fesleğen, kereviz, roka, nane, pancar gibi uygun bitkileri yetiştirmeyi tercih edebilirsiniz.”
Işıktan daha fazla faydalanmak için tekerlekli saksılar, LED ışıklar ve aynalardan da yararlanılabileceğini belirtiyor.
Duygu Saatli, toprağı beslemenin önemini “yeterli besine sahip olmayan toprakta bitki yetiştiremezsiniz” sözüyle vurguluyor:
“Saksı tarımı için, su tutma kapasitesi yüksek, iyi drene olan, kaliteli toprak kullanmanız önemlidir.
“Saksı ve bitki yataklarınızı aşağıdan yukarıya çakıl, kum ve toprak sıralaması ile düzenleyerek drenaj sağlayabilirsiniz.”
Bazı yeşillikler hariç çoğu meyve ve sebzenin köklerini salmak için geniş bir alana ihtiyaç duyduğunu ve saksı boyunun yetiştirilecek ürüne göre kararlaştırılması gerektiğini belirten Saatli, köklerin çürümesini engellemek için saksıların mutlaka drenaj delikleri olması gerektiğini ekliyor.
Kaynak, oksix / Getty Images
Apartman dairelerinin içinde hava sıcaklığı daha az değişse de balkon veya teraslarında yetiştiricilik yapmak isteyenlerin fırtına, dolu, sıcak hava dalgası ve don gibi olaylara karşı önlem alması gerekiyor.
Duygu Saatli, iklim değişikliğiyle birlikte ekstrem hava olaylarının daha sık görülmeye başladığını hatırlatırken alınabilecek önlemleri şöyle sıralıyor:
Bazı bitkiler diğerlerinden daha fazla alana ihtiyaç duysa da Duygu Saatli alanı küçük olanların önünde pek çok seçenek olduğunu söylüyor:
“Küçük alanlarda rahatlıkla yeşillik yetiştirebileceğiniz gibi çeri domates ve bodur biber gibi çok yayılmayan sebzeleri de tercih edebilirsiniz.
“Maydanoz, marul, roka gibi uzamayan sebzeleri duvarda yetiştirebilir veya merdiven şeklinde raflar kullanabilirsiniz.”
Büyük kentlerdeki hava genellikle, tarımsal üretimin yapıldığı kırsal bölgelere kıyasla daha kirli oluyor.
Peki bu hava kirliliği, evlerimizde yetiştireceğimiz meyve ve sebzelerin zararlı hale gelmesine yol açabilir mi?
Helena Dove, tarımda kirliliğin genellikle toprakta olduğu zaman bir endişe kaynağı olduğunu ancak evlerinde meyve veya sebze yetiştirecek kişilerin genellikle temiz toprak satın aldığını ve bu yüzden toprak kaynaklı kirlilik riskinin olmadığını söylüyor.
Hava kirliliği konusunda ise “Bazı kirleticiler havadan da alınabiliyor ama büyük şehirlerde yaşayan insanlar bu kirleticileri zaten soluyorlar” diyor.
Duygu Saatli ise sanayi bölgelerine yakın yerlerde veya yoğun trafikli bölgelerde kurşun, ağır metal ve kadmiyum gibi bazı ağır metallerin yapraklar ve meyvelerde birikebileceğini söylüyor:
“Yetiştiricilik yapmak istediğiniz alan, sanayi bölgesinde ve direk maruziyet varsa o bölgede yetiştiricilik yapılmasını önermem. Onun dışında tolere edilebilir düzeylerde olacaktır.”
Helena Dove, meyve ve sebzeleri evde yetiştirmenin pek bir tasarruf sağlamadığını ve pencere önlerinde yetiştirilebilecek miktarın bir kişi için yeterli olmayacağını söylüyor:
“Kendi ürününüzü yetiştirmek gübre, saksı, su gibi maliyetleri hesaba katınca nadiren daha ucuzdur.”
Bu nedenle evde yetiştirilecek ürünleri seçerken en sevdiğiniz, pazarda en zor bulduğunuz veya en çok pestisit kullanılan ürünlere öncelik verebilirsiniz.