13 Haziran 2025 Cuma
1 Mayıs 1977 (Kanlı 1 Mayıs) katliamını kim yaptı? 1 Mayıs 1977 İşçi Bayramı neden ve nasıl kana bulandı?
Ortadoğu'da İklim Değişikliğinin Etkileri
Empresyonizm ve Işığın Dansı
Ortadoğu'da Barış Umutları
Nankör Toplum Üzerine
Fotoğraf Fikirleri - Görüntülerinizle yapılacak şeyler.
Mezopotamya’nın bereketli topraklarında, Diyarbakır’ın Ergani ilçesine bağlı Sesverenpınar köyü yakınlarında, karstik kayalıkların arasında saklı bir tarih yatıyor: Hilar Antik Kenti ve Nekropolü. Bu kadim yerleşim, sadece taşlara kazınmış bir geçmiş değil, aynı zamanda Asur, Hitit, Pers ve Bizans gibi büyük medeniyetlerin kesişim noktasında bir kavşak. Hilar, Nekropolü, kalesi, kaya mezarları ve kervansarayıyla, Kuzey Mezopotamya’nın stratejik bir merkezi olarak binlerce yıl boyunca nabzı atmış bir metropolis.
Hilar’ın en büyüleyici yönlerinden biri, doğu ve batı yamaçlarında yer alan kaya mezarları. Roma mezarlarıyla benzerlik gösteren bu üçlü mezar grupları, dış cephelerinde taşıdıkları kabartmalarla dikkat çekiyor. Kabartmalardaki figürler, İran üslubunda giysilerle (pantolon, kısa ceketler, özgün ayakkabılar) tasvir edilmiş; yazıtlar ise Suriye Sami üslubunu yansıtıyor. Arkeolog Schneider, burayı 100’den fazla mezarın bir arada bulunduğu bir nekropol olarak tanımlıyor. Bir mezarın üzerindeki kadeh tutan, bir yana yaslanmış figür, Bizans sanatını çağrıştırsa da, giysilerdeki Pers etkisi, Hilar’ın Roma-Pers kültürünün eşsiz bir sentezi olduğunu kanıtlıyor. Yazıtlar, Şanlıurfa’daki Edessa (Şehitlik) mezarlarıyla da benzerlik gösteriyor, bu da Hilar’ın bölgesel bir kültür ağının parçası olduğunu ortaya koyuyor.
Hilar’ın doğu kesiminde, doğal oyukların insan eliyle genişletilmesiyle oluşturulan kaya kervansarayı, 30×20 metrelik bir alanda kayalara oyularak inşa edilmiş. Dokuz kaya sütunun desteklediği bu mekân, iki odadan oluşuyor: kuzeyde bir bekçi odası, güneyde ise mescit olarak kullanılan iki mezar odası. Kervansaray, Hilar’ın antik çağlarda bir ticaret ve yolculuk merkezi olduğunu gösteriyor. Tüccarlar, hacılar ve gezginler, bu sığınakta dinlenmiş, belki de Mezopotamya’nın tozlu yollarında geçen maceralarını paylaşmış.
Ellsworth Huntington, 1930’lu yıllarda Hilar’ı ziyaret ettiğinde, buranın Asur, Hitit ve Khaldi imparatorluklarının kesişim noktasında bir yerleşim gibi durduğunu yazmıştı. Hilar, sadece kuzeydeki platolara ya da güneydeki yerleşimlere açılan yolları kontrol etmekle kalmamış, aynı zamanda Asurlara, Hititlere ve Khaldi’lere uzanan üç ana ticaret yolunun kavşağında yer almıştır. Fırat Nehri’nden Çüngüş ve Çermik’e, Diyarbakır’dan Ergani’ye uzanan bu yollar, Hilar’ı antik çağın bölgesel bir metropolü yapmış. Ergani Ovası’nda, Hilar’a 10 kilometre mesafede bulunan Kikan, Otluca, Hoşan, Sallıca ve Şeyhsuvar Tepesi gibi diğer yerleşimler, bu bölgenin klasik dönemde ne kadar hareketli olduğunu kanıtlıyor.
Hilar, sadece bir antik kent değil, aynı zamanda Mezopotamya’nın kültürel ve ticari kalbi. Schneider’e göre, buluntuların çeşitliliği ve dağılımı, Hilar’ın hem İlk Çağ’da hem de Ortaçağ’da canlı bir yaşam merkezi olduğunu gösteriyor. Fırat Havzası’nı İran İmparatorluğu’nun doğusuna bağlayan doğu-batı yolu, Ergani platosunu tartışılmaz bir merkez haline getirmiş. Hilar’ın Nekropolü, gizemli karstik peyzajı ve kervansarayı, yanı başındaki Çayönü tepesi ile ilişkilendirildiğinde binlerce yıllık bir yerleşme kültürünün devamı olduğunu ortaya koyuyor.
Yazının kaynağı: Hilar Antik Kenti: Mezopotamya’nın Toroslar sınırındaki Gizli Hazinesi – geo-map-story