DOLAR 42,5106 0.02%
EURO 49,5454 -0.11%
ALTIN 5.772,270,35
BITCOIN 3877445-1.63506%
İstanbul
16°

AÇIK

SABAHA KALAN SÜRE

gazetesanat.com

gazetesanat.com

01 Aralık 2025 Pazartesi

Gipsy Kings by Andre Reyes İstanbul’da Harika Bir Gece Yaşattı

Gipsy Kings by Andre Reyes İstanbul’da Harika Bir Gece Yaşattı
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Dünyaca ünlü isimler, gösterileri ve yapımları sanatseverlerle buluşturan Piu Entertainment organizasyonu ile Yapı Kredi’nin 80. Yıl Etkinlikleri kapsamında, Gipsy Kings by Andre Reyes, Türkiye turnesinde dinleyicileriyle buluşmaya devam ediyor. Albümleri 60 milyondan fazla satan, 30 yıllık başarı dolu bir müzik kariyerine sahip Grammy ödüllü Gipsy Kings, Andre Reyes’in liderliğinde 19 Eylül’de İzmir Kültürpark’da, 20 Eylül’de Antalya Açıkhava’da, 21 Eylül’de İstanbul Harbiye Açıkhava’da sahne aldı. Turne, 23 Eylül’de Ankara Bilkent Odeon’da ve 24 Eylül’de Adana Çukurova Üniversitesi’nde devam edecek.

Gipsy Kings by Andre Reyes, Piu Entertainment organizasyonu ile Yapı Kredi’nin 80. Yıl etkinlikleri kapsamında Djobi Djoba, Bamboleo, La Dona, Bem Bem Maria, Un Amore adlı şarkılarından oluşan repertuvarıyla unutulmaz bir gece yaşattı.

Batı pop ve Latin ritimleri ile geleneksel flamenko stillerini harmanlayan ve dünyanın dört bir yanında unutulmaz konserlere imza atan Gipsy Kings, kurucu üyelerinden dünyaca ünlü Andre Reyes’ın yönetiminde ailenin diğer müzisyen üyelerinin de yer aldığı kadroyla hayranlarının karşısına çıktı. Latin ezgilerinin şarkılar kadar danslarla da hissedildiği gecede eğlenceli anlar yaşandı.

Albümleri 60 milyon satan, 30 yıllık müzik kariyerini geride bırakan Gipsy Kings, önce Avrupa’da çok sevilen ardından tüm dünyada hit olan ilk albüm şarkıları ‘’Bamboleo’’, ‘’Djobi Djoba’’ ve ‘’Baila Baila’’nın yanı sıra Latin ezgilerini derinden hissettiren “La Dona”, “No Volvere”, “Bem, Bem, Maria”, “Volare” ve “Un Amor” adlı eserlerin de yer aldığı şarkılardan oluşan bir repertuvar ile hayranlarının karşısına çıktı.

Devamını Oku

Burcu Eken’den Yeni Roman “Göbek Bağı”

Burcu Eken’den Yeni Roman “Göbek Bağı”
0

BEĞENDİM

ABONE OL

“Doggy Cin Blues” ile edebiyat dünyasında büyük ses getiren Burcu Eken dikkat çeken eserlerine bir yenisini ekliyor: “Göbek Bağı”. Eken, bu yeni romanında, genelev patroniçesi Matild Manukyan’ın en gözde kızlarından birinin hayatının dönüm noktasını ve bunun etrafında gelişen olayları mercek altına alıyor.

Konu:

“Göbek Bağı,” genç bir hayat kadınının evli bir polis memurundan hamile kalmasının ardından yaşananların hikayesini anlatıyor. Bu olay, hem anne hem de kızı için yeni bir hayatın başlangıcını simgeliyor. Ancak, hikaye anne üzerinden değil, küçük kızın gözünden şekilleniyor.

Küçük kız, annesinin esrarlı gecelerine, türlü haplarla dolu zihin yolculuklarına ve alkolizmin yarattığı öfke nöbetlerine tanıklık ederek, hayatın karanlık ve karmaşık yüzüyle yüzleşiyor. “Göbek Bağı,” sıradan bir hikaye değil; tümüyle gerçek yaşam deneyimlerine dayanan sert bir anlatı sunuyor.

Eserin Temaları:

Burcu Eken, bu romanında toplumsal normları, aile bağlarını ve bireylerin içsel mücadelelerini ustalıkla ele alıyor. “Göbek Bağı,” sevgi, kayıptan doğan yenilik ve hayatta kalma çabası gibi derin temalarla dolup taşıyor.

Okuyuculara Mesaj:

Eken, “Bu kitap, yalnızca bir anne-kız ilişkisini değil, aynı zamanda bireylerin hayatta verdikleri savaşları ve yaşamın karmaşık doğasını sorguluyor,” diyerek eserinin önemine dikkat çekiyor. “Göbek Bağı,” okuyuculara hayatın ne kadar çetrefilli olduğunu hatırlatıyor.

Devamını Oku

Yazar Özlen Alpaslan ile İkinci Romanı “Mahalle”yi Konuştuk

Yazar Özlen Alpaslan ile İkinci Romanı “Mahalle”yi Konuştuk
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Yazar Özlen Alpaslan’ın ikinci romanı ‘’ Mahalle’’ Karakarga Yayınları’ndan çıktı. Biz de Özlen Hanım ile Mahalle üzerine konuştuk. Keyifli okumalar.

“Mahalle” adlı romanınızın ortaya çıkış sürecini ve ana temasını biraz daha detaylı anlatır mısınız?

Bu romanımda beni yazmaya sevk eden temel mesele, uzun bir süredir ülkemizde yeni ve suni bir tarih yazıldığına, hepimizi derinden sarsan en büyük toplumsal olayların unutturulmaya çalışıldığına, bizden sonra gelecek nesillerin bilmesi ve ders çıkarması gereken pek çok kritik konunun bile isteye üstlerinin kapandığına üzülerek şahit olmaktı.

Çağdaş bir yazar olmayı gaye edinmiş biri olarak, sanatçıların özellikle de yazarların yaşadıkları döneme tanıklık etmek gibi bir sorumlulukları olduğuna inanıyorum. Mahalle’nin kurgusuna çalışırken karalama defterime yakın tarihte, özellikle de son yirmi-yirmi beş yıllık yakın tarihimizde ülke gündemini derinden etkilediği halde bir şekilde unuttuğumuz, unutturulduğumuz, yeterince üstüne gitmediğimizi düşündüğüm konuların listesini çıkardım.

Toplumsal olaylara büyük ilgisi olan biriyim ama itiraf etmek isterim ki ben bile kendi çıkardığım bu listeye bakınca hayret ettim. Başımıza gelen, yaşadığımız toplumsal travmaların yalnızca bir tanesi bile bir Avrupa ülkesinin başına gelse ülkenin altını üstüne getirirdi. Biz güzel ülkemizde o kadar hak etmediğimiz, insan eliyle yaratılan krizlerle mücadele etmişiz ve etmeye devam ediyoruz ki sürekli yeni dalgalarla mücadele edip hayatta kalmaya çalışırken hemen bir önceki dalganın gücünü, nedenini, etkisi ve acı izlerini maalesef hızla unutuyoruz.

Mahalle’nin ana temasında bu doğrultuda o dalgalardan toplumumuzda en derin izler bırakanlarından bazılarını olsun gündeme getirmek, bu olaylara hiç tanık olmamış gençlere başka bir pencereden yaşananları anlatmak ve edebiyatın gücünden yararlanıp tarihe not düşmek, iz bırakmak istedim. Mahalle’de cezaevlerindeki ölüm oruçları, kadın cinayetleri, Soma maden faciası, tarikatlarda yaşanan çocuk istismarları, üniversitelere atanan kayyum rektörler, atanamayan öğretmenler, yurtdışına giden doktorlar, inşaatlarda hayatını kaybeden işçiler, Gezi Parkı tanıkları, Kürt sorununun mağdurları ve çok daha fazlası gibi benim yüreğimi acıtan, vicdanıma yük olan meseleleri İstanbul’un en güzide mahallelerinden biri olan Kuzguncuk mahallesi sakinlerinin günlük sohbetleri ekseninde masanın üstüne getirmeye çalıştım.

Romanınızda Kuzguncuk gibi özel bir semti ve mahalle kültürünü ele aldınız. Bu seçiminizdeki ilham kaynakları nelerdir?

Romanımda unuttuğumuz, unutturulduğumuz toplumsal olaylara değinirken yitirmek üzere olduğumuz ortak değerlerimizi de özlemle dile getirmek istedim. Bizim toplumumuzun en güzel değerlerinden biridir mahalle kültürü. Bizim kuşak sanıyorum mahalle kültürünün tadıyla büyüyen son kuşak. Bugünün çocukları maalesef birer apartman dairesinin dört duvarı arasında sadece kendi anne babaları ve çoğunlukla bir de bakıcı eşliğinde büyüyorlar. “Bir çocuk yetiştirmek için bir köy gerekir” sözünü çok severim. Mahalle bizi büyüten, yetiştiren, sarıp sarmalayan, kendi kişisel öykümüzün köklerinin yer aldığı çok özel bir kültürdür oysa. Bunca toplumsal travmamızı hasır altı ederken, unuturken; mahalle gibi bizi yaşama keyifle bağlayan, bize güç veren, bizi biz yapan köklü değerlerimizi de unuttuğumuzu üzülerek gördüğüm için bu romanla bunu da gündeme getirmek istedim.

Ben Samsunluyum ve Samsun’un çok keyifli bir mahallesinde büyüdüm ama hayatımın yarısından fazlasını İstanbul’da geçirdim. Bu nedenle bu romanım için İstanbul’un mahalleri arasında sevdiğim birkaç adres arasında olan Kuzguncuk’u seçtim. Kuzguncuk’un havasını suyunu ayrı seviyorum ama en çok sevdiğim yanı onca influencer’ın sırf sosyal medyaya fotoğraf koymak için semte akın ettirdiği suni kalabalığa inat ve onlara rağmen, özgün mahalle değerlerini ve samimiyetini ısrarla korumak için direnmesi. Bana ilham veren Kuzguncuk’un kendisi kadar Kuzguncuklu mahalle sakinleri oldu diyebilirim.

Mahalle yaşamını ve kültürünü yansıtan romanınızda, karakterlerinizin ve mekanlarınızın oluşturulma sürecinde hangi detaylara özellikle dikkat ettiniz?

Sadece bu romanımda değil, kaleme aldığım her kurguda karakterleri ve mekanları yazarken özen gösterdiğim tek bir kriterim var, o da gerçekçi olmak. Hiçbir kurgu gerçeğin kendisi kadar samimi olamaz. İçedönük bir yapım var. Sadece yazma sürecinde değil, yaşamın diğer pek çok anında kendimi, insanları ve mekanları gözlemlemeyi, dinlemeyi, anlamaya çalışmayı seviyorum. Mahalle’yi yazarken de Kuzguncuk’u ve Kuzguncukluları bol bol izledim, dinledim. Hem mekânı hem insanları yürekten anlamaya, duymaya, hissetmeye çalıştım.

Okurlarınıza Mahalle adlı romanınızı okurken hangi duyguları hissettirmeyi amaçladınız? Hangi mesajı iletmek istediniz?

Okurlarıma herhangi bir duygu hissettirebilecek güçte bulmuyorum kendimi. Benim toplumsal hafızasızlığımızla ve boş vermişliğimizle, bunların beraberinde getirdiği rehavet, çaresizlik ve umutsuzlukla ilgili bir derdim var. Yakın geçmişte yaşadığımız toplumsal travmaların insan olarak bizi nasıl etkilediğine, bizi nasıl bir ruh haline sürüklediğine bir ayna tutabilmek istedim sadece. Her okur romanı okurken kendi aynasına bakıyor ve o aynada ne gördüğü, o gördüğüyle ne yapacağı tamamen okura kalmış. Toplum olarak halının altına süpürdüklerimizi gün yüzüne çıkarmak, şöyle bir kanepelerini altını, dolapların içlerini havalandırmaya, sözün özü biraz havaya toz kaldırmaya niyet ettim. Göz ardı ettiğimiz, göz yumduğumuz her şeyin bir gün bize göz açtırmayacağına inanıyorum. Gözümüzü hep beraber açalım, unutulmaması gereken meseleleri masaya getirelim, yüklerimizi hafifletelim istedim. Bugünkü kabullenilmiş çaresizliğin ve umutsuzluğun içinde yalnız olmadığımızı, bizim gibi ülkenin derdini kendi derdi bilen daha milyonlarca insan olduğunu hatırlayalım ve kutuplaşmayı bırakıp yeniden mahallenin güzel birlik beraberliğini yakalayarak geleceğe umutla bakalım istedim.

Romanınızda, mahalle sakinlerinin arasında uzun zamandır haber alınamayan cesur gazeteci Aysel’e dair bir gizem var. Bu karakterin oluşturulma süreci ve hikayesi hakkında daha fazla bilgi verir misiniz?

Aysel’in hikayesini inanın ben de bilmiyorum ???? Ama elbette karakterin oluşturulma sürecini paylaşabilirim. Her mahallenin bir delisi vardır. Bizim mahallenin delisi de Aysel. Romanda gündeme getirmek istediğim toplumsal travmaları masaya ancak deli cesareti ve özgür bir kalemi olan biri getirebilirdi. Bunu bir kadının yapmasını arzu ettim. Çünkü kadınlar dünyanın pek çok ülkesinde olduğu gibi ülkemizde de yaşamın her alanında var olma mücadelesi veriyorlar. Bu maalesef yüzyıllardır böyle. Kadınların azmine, inancına, direniş ve mücadele gücüne ve elbette vicdanlarına çok inanıyorum. Aysel işte böyle tabiri caiz ise “yürek yemiş” bir gazeteci. Aysel bir gün sırra kadem basıp kayıplara karışıyor ve biz mahalledeki “Mahalle” adlı kafesinde adeta mahallenin muhtarı gibi olan Füruzan’ın kafeye gelen mahallenin müdavimleri ile olan sohbetlerinden Aysel’in nerede olduğunu bulmaya çalışıyoruz. Kafeye gelen herkes Füruzan’a Aysel’i en son nerede gördüğüyle ilgili bir anısını anlatıyor. Bu anıların her biri yakın tarihimizdeki büyük toplumsal olaylara dair anılar. Biz de yap-bozun bütün bu parçalarını birleştirerek Aysel’i bulmaya çalışıyoruz. Aysel’i bulmayı okurlara bırakıyorum ????

Mahalle kültürünün günümüzdeki durumu hakkında ne düşünüyorsunuz? Romanınızda bu kültürü nasıl yansıttınız ve korumayı amaçladınız mı?

Mahalle kültürü maalesef her geçen gün daha büyük bir özlemle eksikliğini hissettiğimiz bir değer. Özellikle büyük metropollerimizde bunun özlemini daha çok hissediyoruz. Sokaklarından çocuk sesleri gelmeyen evlerde oturuyoruz. Dünyanın en güzel sesidir pencerelerinden içeri çocuk sesleri dolan evler. Yan komşumuzu tanımadığımız kalabalık sitelerde yaşıyoruz. Kuzguncuk ne mutlu ki hala mahalle kültürünü yaşatan bir yer. Romanımda mahallenin samimiyetini, güzelliğini, sıcaklığını elimden geldiğince yansıtmaya çalıştım. Ana kurabiyesi kadar hepimize tanıdık ve hepimizin içini ısıtan bu değerimizin bizden sonra yetişen çocuklara da nasip olmasını gerçekten çok arzu ediyorum.

Romanınızda toplumsal olayları ve tarihsel arka planı ele alırken hangi araştırma yöntemlerini kullandınız? Bu araştırma süreci nasıl geçti?

Toplumsal olaylara oldukça duyarlı bir yapım var. Sadece bu romanımı yazma sürecinde değil, yaşamının her döneminde dünyada neler oluyor, bunlar neden oluyor, olanlar insanları nasıl etkiliyor gibi konulara fazlaca kafa yoran biriyim. Romanda yer verdiğim olayların hepsine oldukça hakimdim zaten ama yine de yazma sürecimde gereken yerlerde kütüphane ve gazete arşivlerine başvurdum. O olayları yaşayan kişilerle birebir görüşmeler yapmaya çalıştım, yapamadığım yerlerde yine gazete arşivlerinden röportajlarını okudum. Benim için bir nevi hafıza tazeleme oldu bu süreç.

Romanınızda yer alan karakterlerin gelişimini ve değişimini nasıl ele aldınız? Karakterlerinizin zihinsel ve duygusal yolculuklarını nasıl tasarladınız?

Yazma sürecinin başında karakterlerimin mizaçlarına çalışıyorum ve romana öyle başlıyorum. Yazmak çok dinamik bir süreç. Öykünün başında her ne kadar karakterlerin mizaçlarını ana hatlarıyla belirlesem de öykü ilerledikçe her karakter kendi yolunda gelişiyor, değişiyor. Öyle bir an geliyor ki artık kontrol benden çıkıp karaktere geçiyor ve karakter kendi öyküsünü kendi yazmaya başlıyor. Yazmakla uğraşmadığım saatlerde aklım hep öyküde kalıyor ve kendimi acaba bu karakter şimdi ne yapıyordur, bundan sonra nasıl bir karar verecek, bu öykünün sonu nereye varacak sorularını merak ederken buluyorum. Benim için yazma yolculuğu işte o noktadan sonra çok daha heyecanlı ve keyifli bir süreç haline geliyor. Karakterlerimin zihinsel ve duygusal yolculuklarının asıl mimarı ben değilim, kendileri. Ben bir noktadan sonra onların sözcüsü oluyorum sadece. O yüzden bu soruyu onlara sormak gerek.

Devamını Oku

Yalçın Konuk’tan Yeni Albüm: Baroquian

Yalçın Konuk’tan Yeni Albüm: Baroquian
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Yalçın Konuk yeni albümü “Baroquian”ı On Air Music Co. markasıyla yayımladı. Müzisyen, Barok müziğini ve 17. yüzyıl İstanbul’unu buluşturan yeni albümüyle geri dönüyor:Baroquian: 17. Yüzyıl Floransalı Bir Ressamın Kubbe ve Yedi Tepeli Şehirdeki Sanatsal Yolculuğu.

Albüm; Doğu ve Batı kültürlerinin büyüleyici kesişim noktası olan İstanbul’u, yine kurgusunu kendi oluşturduğu hayali Floransalıressam Matteo da Firenze’nin gözünden anlatıyor. Her parça, bu yolculuğun bir durağını simgelerken; dinleyiciyi zengin bir müzikal keşfeçıkarıyor.

Son dönemki albüm projelerinde sanat ve müziğin hikâye anlatıcılığıyla nasıl iç içe geçebileceğinin çeşitle janrlarda örneklerini sunan Konuk, “Baroquian”da da -hayali-ressam Matteo da Firenze’nin İstanbul’da yaptığı -hayali- resimlerin ses dünyasını yansıtıyor.

Her bir eserin görsel temsillerinin sosyal medya üzerinden paylaşılmaya başlandığı çalışma ile dinleyiciler, müzikalin görselle bütünleştiği bir deneyim yaşama fırsatı bulacak.

Albümdeki eserler ve hikayeleri:

Preludio:Le Porte di TopkapıAlbüm, Topkapı Sarayı’nın gizemli kapılarınınönündeki bir sahne ile başlıyor. Girişteki sakin ama ağırbaşlı hava, dinleyiciyi İstanbul’un büyülü dünyasına davet ediyor.Magnifica Ouverturaİstanbul’un görkemini yansıtan bu parça, dinleyiciye şehrin büyüklüğünü ve zenginliğini hissettiriyor.La Bellezza di CalcedoniaBu parça, Kadıköylü bir kadının büyüleyici güzelliğine ithaf edilmiş.LAddio alla MezzalunaAlbümün kapanış duygusal eseri, İstanbula ve Doğuya bir veda niteliğinde.Albümün geri kalan parçaları da aynı büyüleyici zenginlikte.Exilium Turris LeandriveFuga del Harem,dinleyiciyi İstanbul’un efsanelerine ve sarayın gizemlerine taşırken,Profumi del BazarveVagando per le vie di Galataşehrin sokaklarındaki canlılığı yakalıyor. Amor LevantisveEchi Silenziosi del Sultanise Osmanlı İmparatoru’nun sessiz ama güçlü re gizemli uhunu müzikal bir hikâyeye dönüştürüyor.

Yalçın Konuk, yeni albümü “Baroquian” ile ilgili olarak şu açıklamayı yapıyor:
“Baroquian; Johann Sebastian Bach, Antonio Vivaldi, Claudio Monteverdi, George Frideric Handel ve Henry Purcell’in zengin Barok melodilerinden ilham alarak, Batı’nın klasik formlarını ön planda tuttuğum bu çalışma… Dinleyicilere tarihî ve kültürel bir deneyim sunmayı hedefledim. Bu etkileşimi, Barok müziğinözünü koruyarak yer yer Doğu’nun geleneksel temalarını minimal bir dokunuşla yansıtmaya çalıştım.”

Yalçın Konuk’un dinleyenlerini, Doğu’nun ilhamını ve Batı’nın müzikal zenginliklerini klasik ve barok bir bakış açısıyla birleştirerek, tarihin ve sanatın kesiştiği büyülü ve duygusal bir yolculuk sunuduğu “Baroquian”ı, digital müzik servislerinden dinleyebilirsiniz.

Spotify:https://open.spotify.com/album/2Y5UIBRpZG7YqffV26zCXu?si=MUlQSVdtTcGv15pZAXSB1w

Devamını Oku

Hikayelerle Hayat Terapisi Raflardaki Yerini Aldı

Hikayelerle Hayat Terapisi Raflardaki Yerini Aldı
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Günümüzün karmaşık ve hızlı yaşam temposu, artan psikolojik sorunlarla birlikte yıkıcı duyguların da yükselişine neden oluyor. Bu durum, hem bireyleri hem de toplumu derinden etkiliyor. Bu kapsamda Dr. Hülya İskenderoğlu Bahat’ın kaleme aldığı ‘Hikayelerle Hayat Terapisi’ kitabı, okuyuculara umut dolu bir bakış açısı sunuyor. Ceres Yayınları etiketiyle raflarda yerini alan kitap, gerçek hayat hikayelerinin gücüyle okurların iç dünyalarına dokunuyor. İçten ve samimi bir dille yazılmış bu hikayeler, okuyucuları hem kendi içsel yolculuklarına çıkarıyor hem de şifalı bir terapi sürecine davet ediyor.

Türk toplumunun köklü kültürel mirasında, bilgi ve deneyim paylaşımına dayalı sıcak ilişkiler her zaman önemli bir yer tutmuştur. Ancak günümüzde bireyler arasındaki mesafe giderek artarken bu durum toplumsal psikolojiyi de olumsuz etkilemektedir.Sanal iletişimin yaygınlaşmasıyla birlikte, insanlar gerçek hayattaki ilişkilerden uzaklaşmakta ve yalnızlık duyguları artmaktadır.

Oysaki, aile ve arkadaşlarla kurulan sıcak bağlar, psikolojik sağlığımız için hayati öneme sahiptir. Farklı deneyimlere sahip insanların hikayeleri, bizlere şifa olabilecek önemli dersler sunabilir. Dr. Hülya İskenderoğlu Bahat’ın “Hikayelerle Hayat Terapisi” kitabı, bu noktada okuyuculara önemli bir rehberlik sunuyor. Ceres yayınları etiketiyle raflardaki yerini alan kitapta yer alan gerçek yaşam hikayeleri, farklı kültürlerden ve kesimlerden birçok insanın deneyimlerini okuyuculara yansıtıyor.

Kitaptaki hikayeler aynı zamanda konulara farklı açılardan yaklaşarak, okurların kendi iç dünyalarını keşfetmelerine ve daha sağlıklı ilişkiler kurmalarına yardımcı oluyor. Bu hikayeler, okuyuculara empati kurmayı, başkalarının yaşadıklarını anlamaya çalışmayı ve kendi hayatlarına dair yeni perspektifler kazanmayı öğretiyor. Kitapta yazarın uzun yıllara dayanan deneyimlerimden süzülen terapi tekniklerine de yer veriliyor.

Devamını Oku