05 Eylül 2025 Cuma
Şehirleşme Süreçleri ve Çevresel Etkileri
Edebiyatta Coğrafyanın İzleri: Faruk Nafiz Çamlıbel ve Yaşar Kemal Üzerine Bir Bakış
Pankreas Kanserinde Erken Teşhis: Fekal Mikrobiyal Analizin Geleceği
Son Dakika: Küresel Piyasalar Sarsılıyor
İsrail ordusu, yardım kuyruğundaki Filistinlilerin öldürülmesiyle ilgili soruşturma başlattı
Ortadoğu'da Barış Umutları
Türkiye’nin 2024 yılına ilişkin en fazla gelir vergisi ödeyen ismi, ihracat gelirleriyle Baykar Yönetim Kurulu Başkanı Selçuk Bayraktar oldu.
Gelir İdaresi Başkanlığı, 2024 vergilendirme dönemine ilişkin yıllık gelir ve kurumlar vergisi beyannamelerinin değerlendirilmesi sonucunda Türkiye genelinde en fazla vergi beyan eden 100 mükellef listesini açıkladı.
Buna göre, Türkiye’nin en fazla gelir vergisi veren mükellefleri listesinde ilk iki sırayı teknoloji firması Baykar’ın yöneticileri paylaştı.
Selçuk Bayraktar, 2024 yılı vergilendirme dönemine ilişkin 2 milyar 767 milyon 587 bin lira, Haluk Bayraktar da 2 milyar 528 milyon 619 bin lira gelir vergisi ödeyerek ilk iki sırada yer aldı.
Selçuk Bayraktar ve Haluk Bayraktar toplamda 5 milyar 296 milyon lira gelir vergisi ödedi.
Gelir İdaresi Başkanlığı verilerine göre, Baykar Yönetim Kurulu Başkanı Selçuk Bayraktar ve Baykar Genel Müdürü Haluk Bayraktar, 2021’den 2024’e kadar arka arkaya en çok gelir vergisi ödeyen mükellefler oldu. Baykar yöneticileri böylece son 4 yıl listenin zirvesinde yer almayı başardı.
Selçuk Bayraktar ve Haluk Bayraktar’ın 2021’den bu yana ödedikleri vergi miktarında yaklaşık 18 katlık artış gerçekleşti. Bu artışta, Baykar’ın ihracat gelirleri belirleyici oldu.
Savunma ve havacılık sektörünün lider ihracatçısı olan Baykar’ın 2024 yılındaki cirosunun yüzde 90’ı ihracat gelirlerinden elde edildi.
Baykar, geçen yıl 1,8 milyar dolarlık ihracat gerçekleştirerek üst üste ikinci kez tüm sektörlerde en çok ihracat yapan ilk 10 firma arasına girdi.
Öte yandan, 2024 vergileme dönemine ilişkin en fazla gelir vergisi beyan eden mükellefler listesinin 3, 5, 6, 7, 8 ve 9’uncu sırasındaki kişiler isimlerinin açıklanmasını istemedi.
Listede 4’üncü sırada 757 milyon 755 bin lira vergi tahakkuk eden Koç Holding Şeref Başkanı Mustafa Rahmi Koç, 10’uncu sırada da 372 milyon 720 bin lira vergi tahakkuk eden Rönesans Holding Onursal Başkanı Erman Ilıcak yer aldı.
Kurumlar vergisi
2024 yılına ilişkin vergileme döneminde en fazla kurumlar vergisi beyan eden mükellefler listesinde de 25 milyar 296 milyon 492 bin lira vergi tahakkuku ile Garanti Bankası birinci oldu.
Listenin ikinci sırasında 20 milyar 838 milyon 196 bin lira vergiyle Ziraat Bankası yer aldı.
Kuveyt Türk Katılım Bankası da 12 milyar 71 milyon 499 bin lira ile listenin üçüncü sırasında yer buldu.
Türkiye’de 2024 vergilendirme dönemi için her bir mükellef ortalama 274 bin 288 lira matrah beyanında bulunurken bu matrah üzerinden gelir vergisi tahakkuk ettirilen tutar ortalama 81 bin 526 lira oldu.
Gelir İdaresi Başkanlığı (GİB), 2024 vergilendirme dönemine ilişkin yıllık gelir vergisi beyannameleri sonucunda Türkiye genelinde en fazla vergi beyan eden 100 mükellef listesini açıkladı.
Türkiye genelinde, aynı dönemde yıllık gelir vergisi beyanlarına ilişkin olarak 5 milyon 132 bin 895 mükellef tarafından yıllık gelir vergisi beyannamesi verildi. Bu beyannamelerle 1 trilyon 407 milyar 889 milyon 486 bin 11 lira matrah beyan edildi. Bu tutar üzerinden 418 milyar 465 milyon 820 bin 799 lira gelir vergisi tahakkuku gerçekleştirildi.
Türkiye genelinde 2024 vergilendirme dönemi için her bir mükellef ortalama 274 bin 288 lira matrah beyanında bulunurken bu matrah üzerinden ortalama 81 bin 526 lira gelir vergisi tahakkuku yapıldı.
Gelir vergisi mükelleflerinden en fazla vergi tahakkuk ettirilen ilk 100 mükellefin illere göre dağılımında, 75 isimle İstanbul ilk sırayı aldı. İstanbul’u, Ankara (10), İzmir (6), Gaziantep (5), Eskişehir (2), Bursa (1) ve Karabük (1) izledi.
79 isim açıklanmayı istemedi
Türkiye’nin 2024 yılı en fazla vergi verenler listesinde ilk sırada Baykar Yönetim Kurulu Başkanı Selçuk Bayraktar yer alırken kendisine 2 milyar 767 milyon 587 bin 718 lira vergi tahakkuk edildi.
Listedeki ikinci isim, 2 milyar 528 milyon 619 bin 921 lira ile Haluk Bayraktar oldu. Üçüncü sıradaki mükellef isminin açıklanmasını istemezken dördüncü sırada 757 milyon 755 bin 302 lira vergi tahakkuk eden Koç Holding Şeref Başkanı Mustafa Rahmi Koç yer aldı.
Independent Türkçe
Libyalılar bugün, Eylül Devrimi geçmişinin acı hatıralarını ve Şubat Hareketi’nin bugününün acılarını gözden geçiriyor.
Libya‘da, Albay Kaddafi‘yi ve onun tuhaf ve benzersiz Cemahiriye rejimini deviren Şubat 2011 Hareketi’ni destekleyenler ile “1 Eylül Devrimi” olarak bilinen Eylül 1969’daki askeri darbesine özlem duyanlar arasında büyük bir duygusal mücadele ve özlem yaşanıyor.
Ancak her iki durumda da genel olarak Libya hafızasında ve özellikle de öğrenciler arasında eylülden önce nisan ayındaki acı akla gelir.
Albay Kaddafi, bu ayı kana boğarak, entelektüel ve milliyetçi muhaliflerinin ortadan kaldırılmasını kutladığı bir ay haline getirdi.
7 Nisan 1976’dan beri meydanlarda kurulan darağaçlarında bu insanları kurban etmesinin yıldönümünü kutladı.
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Devrim, özünde tam ve radikal bir değişimdir; sadece kendi aklıyla hareket eden ve öğütleri reddeden kendini beğenmiş despot bir liderin kişileştirdiği adaletsizlik, yolsuzluk ve bilgisizlik durumundan başka bir döneme geçiştir.
Bu lider insanlara boyun eğdirmiş, insanları başvurabileceği bir anayasaya göre değil, kendi kaprislerine göre yönetmişti.
Ülke ve sayısız kaynağını kendi malıymış gibi ve istediği gibi yönetmişti.
Merkez Bankası, Albay’ın bir telefonuyla milyonlarca dolar dağıtıyordu; çoğu da Afrika’daki darbe projelerini finanse etmek veya uluslararası çatışmalardaki tarafları silahlandırmak içindi.
Ödemeler, çöken altyapıdan, durmuş kalkınma ve konut projelerinden, sağlık ve eğitim sistemleri için finansman eksikliğinden muzdarip olan Libya halkı pahasına yapılıyordu.
Halk, uzun bir çileden sonra baskı ve istibdattan kurtulmak için ayaklandı; adaletsizliği ve yolsuzluğu reddettiğini, kölelik ve boyunduruk altına alınmadığını kanıtladı ve Albay döneminde yaygın olan özgürlük ve demokrasi sloganlarının sahteliğini ortaya koydu.
Acı gerçek şu ki, NATO’nun müdahalesi olmasaydı Kaddafi devrilmezdi.
Ancak, ardından ironik bir durum yaşandı; terör örgütleri Trablus’ta sahneye çıkıp kurumları ele geçirdi.
Sonuç olarak Trablus milisler tarafından yönetilir oldu ve yolsuzluk ile kaos yayıldı.
Ülke, bu insanlar yüzünden herkes için güvenli bir limandan korku, terör ve cinayet diyarına dönüştü.
Albay, asla inanmadığı demokrasiden bahsetmeyi severdi.
Sandalyelere halkın oturduğundan ve onun otoritesinden bahsederdi ama aslında tüm otorite ondaydı, ülkeyi çadırı ve adamları aracılığıyla yönetirdi.
Anayasayı ve yasaları askıya almıştı ve Yeşil Kitap’taki sözlere göre yönetiyordu.
Evler sahiplerine değil, oturanlara aitti ve işçiler, sahip olmadıkları fabrikaların ortaklarıydı.
Toprak artık kimsenin malı değildi ve Albay’ın bazı adamlarının desteğiyle Libya’da mülkiyet hakları kayboldu.
Halk özgürlük talep ettiğinde, Bastille gibi Bab el-Aziziye’nin duvarlarının arkasından “Siz kimsiniz?” diye bağırdı.
Muhaliflerini ölümle tehdit etti ve güçlerine onları her yerde, “sokak sokak, ev ev” takip etmelerini emretti.
Muhaliflerini “fareler” olarak nitelendirdi, ancak sonunda Kaddafi’nin muhaliflerini ortadan kaldırma emri verdiği silahlı gruplardan hiçbir farkı olmayan bir grup tarafından vahşice öldürüldü.
Buna karşılık, Şubat Devrimi, son 10 yılda demokratik bir ilke olarak barışçıl iktidar devir teslim kültürünü bile oluşturmayı başaramadı.
Şubat ayında seçilenler, 10 yıldır, seçilmemiş siyasi isimler ve kurumlar altında hâlâ iktidardalar; bunlar demokrasinin ürünü değil, fiili bir durumun ve silaha dayananlar arasındaki iktidarın paylaşılmasının bir sonucudur.
Kaddafi iktidarını takip eden dönemin müreffeh olmadığı da doğru.
Aksine, Şubat Devrimi kanlıydı, kan dökmenin, cinayetlerin, bombalı saldırıların, suçların, adam kaçırmanın ve zorla kayboluşların yaygınlaştığı bir devrimdi.
Hatta neden olduğu adaletsizlik ve güvenlik kaybı bakımından Kaddafi’nin Eylül Devrimi’ni bile geride bıraktı.
Dahası Şubat Devrimi hedeflerinin çoğunu gerçekleştirmedi.
Soru şu: Diktatörlükten gerçekten kurtulduk mu?
Şubat 2011 sonrası dönemde, milisler tarafından yönetilen, yerinden edilmeler, göçler, cinayetler, adam kaçırmalar, işkenceler ve gizli hapishaneler ile sonuçlanan bir dönem yaşayan ülkeye tanık oluyoruz.
Hükümetler gelip geçiyor ve milyarlar harcanıyor, kimse harcamalardan veya muhasebeden bahsetmiyor.
Yoksa Libya’da devrimlerin dünyanın geri kalanından farklı bir algısı mı var?
Ne Albay’ın Eylül Devrimi Libya halkına refah getirdi ne de Albay’ı öldüren Şubat Devrimi onun başaramadığı şeyi başardı.
Libya, kleptokratlar tarafından yönetilir hale geldi.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.